Pınar Altuğ eşi Yağmur Atacan'ın uğradığı silahlı saldırı sonrası yaşadıklarını ilk kez Kanaltürk'teki 2. Sayfa'ya anlattı. Pınar Altuğ "Kızımız olmasaydı kaçmak kolay olurdu. Devlet bize henüz koruma tahsis etmedi" dedi.
Silahlı saldırı olduğu gün Yağmur arabasına binmek üzere ofisten çıktı. Bileğini burktuğu için otomobilin arka koltuğuna oturmuş. Çantasını koyduğu sırada kurşunlar yağmış. Aracın camları aşağı inmiş. Yağmur tam toparlanıp kaçmaya çalışırken yüzüne doğrultulan silahı görmüş. Zanlı birkaç kez tetiğe basmış, silah tutukluk yapmış. Ateş alsaydı, kocam ölecekti.
Tüm bunlar olurken kızımız Su ile markette alışveriş yapıyordum. Telefon açan Yağmur 'Sakin ol, sana bir şey söyleyeceğim. Silahlı saldırıya uğradım' dedi. Hayatımın en zor dakikalarıydı. 'Neredesin?' diye bağırdım, yalan söylüyor sandım. Kızımızı eve nasıl bıraktığımı hatırlamıyorum. Evdeki dadıya 'Kapıları kilitle, pencereleri sımsıkı kapat. Telefona cevap verme, kapıyı kimseye açma' demişim. Yağmur'un yanına gittiğimde şoktaydı, saklanmıştı. Her şey korku filmlerindeki gibiydi.
İşin en acı ve korkunç tarafını açıklıyorum. Kocamı öldürmek isteyen zanlı 20 gün önce, tam da doğum günümde serbest bırakıldı. Çünkü deli raporu var. Cezai ehliyeti yok. Kendisini hiç görmedim. Ama ifadesini okuduğumda kanım dondu.
İfadesi şöyle; Bir gün bana mesaj geldi. Mesajda Pınar Altuğ'un ruh ikimizim olduğu, onunla evlenirsem mehdiliğimi ilan edeceğim belirtiliyor. Bunun için de Yağmur'u ortadan kaldırmam gerekiyor. Çünkü o bir Deccal." İşte bu yüzden çok korkuyorum. Adli Tıp bu zanlıyı olayın ardından yeniden kontrolden geçirmedi. Devlet korumamız yok. İstanbul eski Valisi Hüseyin Avni Mutlu 'Size çağrılı koruma verelim' demişti. Ama çağrılı koruma bu trafikte bize yetişemez ki.
Buna göre geçeceğin yolu önceden haber veriyorsun, o an için yolu senin için kontrol altına alıyorlar. Eli silahlı 10 korumayla dolaşacak insanlar değiliz. Ama çevremizde bize göz kulak olan birileri var. Çünkü canımız söz konusu. Eşimin, çocuğumun, benim canım tehlikede.
İtiraf edeyim ki; bir ara Yağmur ve ben ciddi travma yaşadık. Psikolojik destek aldık, Yağmur hala devam ediyor. Kocama gün içinde telefonla ulaşamadığımda büyük panik yaşıyorum. Trafikte giderken önümüzdeki araba durup sağa yanaşsa ikimiz de saldırıya uğrama paniği yaşıyoruz.
Yağmur bu olaydan 3 ay önce de bir zamanlar çok yakın olduğumuz aile dostumuz tarafından darp edilmişti. Soframızı paylaştığımız, bana 'Bacım' diyen, nikah şahidimiz olan kişinin kocama yumruk atması affedilir bir şey değildi. Travmatikti. Bu yüzden hala içimden her gün bir şeyler kopuyor. Bunu aşmaya çalışırken başımıza korku filmlerini aratmayacak olay geldi.
Bu işin arkasında birileri var mı bilmiyorum. Polisler, Yağmur'a birtakım sorular sordu. Tahminlerimizi söyledim. Birtakım şeyleri emniyetle paylaştık. Ama birlikte aynı sofrada yemek yediğimiz, kızımızı seven, yanımızda olan insanlardan 'Bizi öldürebilir' diye şüphelenmek bile çok ürkütücü. Psikolojiyi bozan bir şey. Yağmur artık eskisi gibi elini-kolunu sallayarak sokakta dolaşamıyor. Böyle bir özgürlüğü kalmadı. Son derece kısıtlı yaşıyor, birçok programını son anda değiştiriyor. Bir zamanlar baba-kız yaptıkları birçok geziyi, programı iptal etti. Çünkü yavrumuza, bana zarar gelmesinden çok korkuyor.
Kızımızın şu an henüz çok küçük olması, okuma-yazma bilmemesi şans. Saldırıdan sonra Yağmur uzun bir süre evden çıkamadı, polisler gelip gitti. Herkes 'Geçmiş olsun' dedi. Su 'Anne hasta mı oldunuz, neden herkes geçmiş olsun diyor' diye sormaya başladı. Nasıl 'Kızım biri babanı öldürmek istedi' diyebilirim ki?
Kocamı öldürmek isteyen kişinin serbest olmasından dolayı hiç iyi değiliz. Biri kocamı öldürmeye çalıştı. 'Deli' deyip bıraktılar. Her an geri gelebilir. İşin içinden çıkamıyoruz. Devlete sığınmaktan, adalete güvenmekten başka çaremiz yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder