Yaz aylarında bir çok dizi ekranla buluştu. Kimi erken veda etti, kimi ise yeni sezonda da kendine yer buldu. İçlerinden biri var ki ilk bölümünden itibaren herkesin aklında yer etti. Cuma günlerinin vazgeçilmezi oldu! Fragmanları bile heyecanla beklenen Ortaks Yapım’ın ‘Kiralık Aşk’ dizisi aslında 2015 yılının en başarılı projelerinden biri oldu. Ve ‘Kiralık Aşk’ın iki yıldızı: Elçin Sangu ve Barış Arduç... Daha önce pek çok projede izlediğimiz oyuncular bu diziyle kariyerlerinin en başarılı yılına imza attı.
***
Geriye dönüp baktığınızda 2015 yılı sizin için nasıl geçti?
Elçin Sangu: Herhalde en şanslı olduğum yıl. ‘Kiralık Aşk’ dizisinden dolayı böyle düşünüyorum. Bundan sonrasının ise daha şanslı geçeceğine inanıyorum. 2015 benim için başlangıçtı, sonrası daha güzel gelir diye umuyorum. Hem sıkıntılar geride kalacak hem de yükselişin tadına varılacak.
Barış Arduç: 2015 şahane geçti benim için. Bu yıl yeni bir işe başladık. Eminim, hem benim kariyerim, hem Elçin’in kariyeri, hem de ekip için her şey şahane gidiyor.
‘Kiralık Aşk’ dizisi hayatınıza nasıl girdi?
Elçin Sangu: Dizi hayatıma aniden girdi. Yaz mevsimiydi. Aslında evde biraz dinlenmeyi düşündüğüm zamanda geldi. Biraz tereddüt ettim çünkü yeni bir işim bitmişti. Bu dizi projesi gelince romantik komediyi de denemek istedik.
Barış Arduç: Bu projeden önce Hande Doğandemir ile ‘Racon’ dizisini yapmıştık. O dizi biraz kısa sürmüştü. Ancak bana çok yararlı oldu. Piyasayla alakalı biraz daha farkındalık sağladı. ‘Racon’dan sonra yaklaşık 12 tane iş teklifi geldi. ‘Kiralık Aşk’ da bunlardan bir tanesiydi.
Senaryo geldiğinde, okuduğunuzda zihninizde neler canlandı? Nasıl buldunuz?
Elçin Sangu: Defne sevebileceğim bir karakterdi bu yüzden çok fazla tereddüt etmedim. Kafamda soru işareti yoktu. Senaryoyu okuduğunuzda karakter hemen hemen canlanıyor kafanızda. Ve kabul ettim. Tabii bunda Ümmü Burhan’ın da, Ali Leskay’ın da etkisi var, onları da es geçmeyeyim. İlk tereddüt ettiğim zaman benimle çok güzel bir konuşma yaptılar. İkna olmamı sağladılar aslında.
Barış Arduç: Açık konuşmak gerekirse Türkiye’de, içinize sinse de sinmese de, bir iş geliyor çok iyi diyorsun ama sonra işler umduğun gibi gitmeyebiliyor. Başarı için birçok unsurun ortak noktada buluşması gerekiyor. Yapımcısı, yönetmeni, senaristi, oyuncular, bütün ekip... Hepsinin arasının tutması gerekiyor. Onlar denk geldi de bence bu hale geldi. Ne sadece benimle, ne sadece Elçin’le uyumumuzla, ne de sadece yapımcıyla alakalı... Hepsinin beraber iyi bir enerji yaratmasıyla alakalı bir durum. İlk okuduğumda senaryo çok heyecanlandırdı beni. Ama yine de kaygılarımız olabiliyor tabii ki. Siz ne kadar inanırsanız inanın izleyiciyle buluşacak mı diye de kaygılanıyor insan... Ancak şu an çok mutluyum, iyi ki işin içine girdik ve güzel bir şey başardık. Dolu dizgin gidiyoruz.
Peki sizin kendi hikayeniz? Oyunculuk hayatınıza nasıl girdi?
Elçin Sangu: O da her şey gibi çok ani oldu. Oyunculuğu hiç meslek olarak yapmayı planlamamıştım. İzmir’de büyüdüm. Mersin’de opera okudum. “Hadi, ben bir oyuncu olayım İstanbul’a gelip bir ajansa yazılayım” gibi bir düşüncem de yoktu. Karşıma Başay Okay çıkmasaydı muhtemelen böyle bir şeye adım atmayacaktım. Amatör bir tiyatroda oyunculukla uğraşırken İzmir’de çekilen bir dizinin seçmelerine ailemin de ısrarıyla katıldım. O iş olmadı tabii ki. Enteresan bir seçmeydi. Başay Okay oradan bana ulaştı. Yapar mıyız, yapamaz mıyız diye konuşurken ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’ dizisi hayatıma girdi. Orijinal kızıl, piyano çalmayı, şarkı söylemeyi bilen, bir de İtalyanca bilen bir kız… Buna sanırım nokta atışı deniliyor. Zaten dizi için görüşmeye geldim. Sonrasında iki gün içinde sadece valiz toplama süresi verdiler ve hemen İstanbul’a yerleştim. Çok, çok ani... ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’, bittikten sonra da İzmir’e dönmeyi düşündüm. Çünkü İstanbul’da tanıdığım biri yok. Ne yapacağım burada! İşte o bekleme süresinde İzmir’de olayım, olursa geri gelirim diye düşündüm. Ancak İzmir’e dönmedim, bir süre beklemeye karar verdim. İstanbul’da tek olmak zordu. Ancak bu dönemi de çabuk atlattım. Şehre çok çabuk adapte oldum. Sonrasında da pek çok proje geldi. Başrol teklifleri gelmeye başladı. Ancak ben ikinci rollerle devam edeyim istedim. Başrolün bir zamanı var. Zamanı gelecek ve ondan sonra kabul edeceğim diye düşündüm. Birkaç yıl böyle gitti. Bu benim altıncı işim ve beşinci yılım. ‘Kiralık Aşk’ dizisine kadar da ‘Kurt Seyit ve Şura’, ‘Bir Aşk Hikayesi’, ‘Aşk Kaç Beden Giyer’, ‘Sevdam Alabora’ dizilerinde oynadım.
Barış Arduç: Ben aslında çelebi gibi gezdim. İsviçre’de doğdum. 8 yaşında Türkiye’ye geldim. Adapazarı’nda ilkokulu okudum. İlkokul 3 ve 4. sınıfları Gölcük’te okudum. O zamana kadar halamla birlikteydim. Çünkü ailemin İsveç’teki işlerini tamamlayıp gelmeleri için belirli bir zamana ihtiyaçları vardı. 5. sınıfa kadar Gölcük’te kaldım, sonra 1999 depremi oldu. Oradan Bolu’ya gittik. Bolu’ya da gider gitmez 12 Kasım depremi oldu. Orada da ortaokul ve lise 1’i okuyup sonra İstanbul’a geldim. Oyunculuk hayatım nasıl başladı? Aslında inanın lise sona doğru ya konservatuar ya da spor akademisi diye iki açmazda kaldım. O zaman da hayatımın her alanında spor olduğu için okul takımında yaptığım sporlardan dolayı spor akademisi daha ağır bastı. Kayseri Erciyes Üniversitesi’ni kazandım. Bir seneyi aslında çok da doldurmadan bırakmak zorunda kaldım. Yine çok tesadüfi bir durumla Ayla Algan ile tanıştım. Ekol Drama’da eğitim aldım. Çok şey borçluyum Ayla Algan’a. Birçok önemli insan daha var. Bir süre sonra Sadri Alışık Tiyatrosu’unda tiyatro eğitimi alıp bir yandan da sette bulundum. Tiyatro aslında aktif olarak yapmadım. Ama sadece tiyatral bir eğitim aldım. Yani bu işin mutfağında vardım.
‘Kiralık Aşk’ ise benim baş tacım diyebilirim. Tabii ki diğer yaptığım işlerin hepsine saygım sonsuz, hepsinin bana kattığı birçok şey var. Şu an ‘Kiralık Aşk’ta performansımın beğenilmesi ya da kendi kaderimi daha sağlamlaştırdığım ana geldiysem bunu daha önceki işlerime de borçluyum. Size bir şekilde pratik yaratıyor. İşle alakalı daha çok deneyim kazandırıyor. Belki de hepsi sizi bu güne hazırlıyor. Şu an tabii ki hazırım demiyorum, yapacak bir sürü işim var. Ama ‘Kiralık Aşk’, gerçek anlamda para kazanıp, kendi manevi doygunluğumu da yaşamamı sağlayan ilk işim diyebilirim.
Kariyerimde ise ilk ‘Küçük Hanımefendi’ adlı diziyle ekranda oldum. Ondan sonra BKMile yaptığımız ‘Deliha’ filmiyle de o farkındalık başladı, ‘Racon’la perçinlendi, ‘Kiralık Aşk’la da tam istediğimiz noktaya geldi. Arada ‘Bugünün Saraylısı’ da var. Onu da es geçersem ayıp etmiş olurum. ‘Benim İçin Üzülme’de ise 17-18 yaşlarında bir genci canlandırmıştım. Spor tutkusu olan, Trabzonspor’da futbol oynamak isteyen biri. O karakter sadece ilk bölümde vardı. Geri kalan bölümlerde ise diziye ‘flashback’ olarak devam etti. Ama hakikaten beni en çok tatmin eden işlerden biriydi, çünkü karakter o kadar çok sevildi ki öldüğü günden sonra Trabzonspor tribünlerinde, “Kalbimizi kazandı” diye büyük bir pankart açtılar. Yani o tabloyu gördükten sonra insan herhalde doğru yoldayım diye düşünüyor, mutlu oluyorsunuz.
Peki bu yolculukta ‘Kiralık Aşk’ nasıl bir yere sahip? Set atmosferi nasıl?
Elçin Sangu: Ben başlarken de bu işe inanılmaz inanıyordum. Çok güzel ekiplerle çalıştım ama hiç bu kadar kenetlenmiş bir ekiple çalışmamıştım. Gerçekten çok mutlu olarak çalıştığım herhalde en büyük iş bu.
Barış Arduç: Çok güzel. Zaten işin bu kadar iyi reyting alması, güzel yerlere gelmesinin sebebi bu. Bu başarıda mutlaka ekibin önemi vardır.
Hayat verdiğiniz karakterleri sizden dinlesek...
Elçin Sangu: Defne, bütün sorunlara, hayat sıkıntılarına rağmen yine hayata yaşam enerjisi ve gücüyle tutunan bir kız. Kendi ayakları üzerinde duruyor. Asla dramı yaşamıyor, o hayatı kabullenip onun üzerinden devam ediyor. Ve sorunları çözmeye çalışıyor. Elinden geldiğince acıları da zorlukları da aslında ti’ye alıyor. Çokta umurunda değil hayat. Sonrasındaki değişimi ile ilgili de hiç bilmediği bir yaşama adaptasyon süreci ve hiç yaşamadığı bir aşkı yaşama fırsatı buldu.
Barış Arduç: Bu tür bir drama yapıyorsanız şuna yoruyorsunuz hikayeyi; ilk 3-4 bölümde bir karakter oluşturuyorsunuz kendi dünyanızda ve ona bir form katıyorsunuz, performe etmeye başlıyorsunuz. Dolayısıyla sizin belleğinizde; Ömer İplikçi, şunları yapar ve bunları yapmaz gibi kalıplar oluşuyor. Ama Türkiye’de dizi sistemi temelinden biraz sıkıntılı olduğu için gerek süreleriyle, gerek başka hikayelerle izleyici profilinin isteğine göre hareket etmek durumunda kalıyorsunuz. Dolayısıyla haklı olarak senaryo gereği “Yok, Ömer bunu yapmaz!” diyebileceğiniz bir şeyi, an geliyor yapabiliyorsunuz. O yüzden ben Ömer ile alakalı kafamdaki karakteri anlatabilirim. Ama siz izlerken hiç anlattığınla uymadı da diyebilirsiniz. Değişebilir.
Sizce ‘muhteşem ikili’ olarak görülen, çok sevilen Defne ve Ömer’in sırrı ne?
Elçin Sangu: Ben istediğim kadar oynayayım, o dünya kurulmadıysa karşı tarafa hiçbir şekilde geçmiyor. O yüzden kesinlikle Ömer ve Defne ikilisinin uyumu diye sınırlandıramıyorum. Kesinlikle öyle bir şey değil. İki kişinin uyumu değil yani bu. Komple, herkesin uyumu.
Defne’nin sevdiğiniz yanları ve en zor tarafları neler?
Elçin Sangu: Enerjisini seviyorum. Saflığını seviyorum. O masum, aslında çıkar gütmeyen ama hayatımı düzene sokayım derken de hatalar yapan birisi. Defne’nin yaptığı hataları seviyorum. Saçmalamasını seviyorum. Onun dışında sevmediğim şeyi, belki biraz daha kadın olduğunun farkına varabilir.
Peki Ömer İplikçi...
Barış Arduç: Ömer’in güçlü bir adam olması, tek başına her yükün altından kalkması, kimseye çok fazla ihtiyaç duymadan, bütün yükü sırtlayıp hedeflediği kariyere gidebilmesi bana etkileyici geliyor. Kadınlara karşı olan tavrı da öyle. Etkilenmediği sürece çok flört eden bir adam değil. Orada da benzeşiyoruz. Yapısı sağlam olduğu için seviyorum Ömer’i. Zor tarafları da var. Biraz soğuk... Bazen de egoist... Aynı zamanda ‘ben giderim, ben yaparım’ tarafları var.
Sizce Ömer neden bu kadar seviliyor?
Barış Arduç: Ömer doğru bir insan. Düzgün, dürüst. Hayatında fazla yalan olmayan bir adam ve haliyle iyi biri oluyor. Çok fazla entrikanın içinde yaşamayı sevmediği için o düzgünlük, o doğrulukla herhalde kadınları etkiliyor.
Her ikiniz de oyunculuk öncesinde farklı alanlarda ilerliyordunuz. Opera sadece okulda mı kaldı? İleride operayla ilgili bir şeyler yapmak istiyor musunuz?
Elçin Sangu: Opera diye düşünür müyüm bilmiyorum. Opera, belli sınırları, çerçeveleri, kuralları olan, girmenin zor çıkmanın çok kolay olduğu bir sektör. O yüzden çok tercih edeceğim bir şey değil. Ben o kurallara bağlı kalıp, kurallarla yaşayabilecek biri hiç değilim. Bunu özellikle sonradan daha da iyi kavradım. Ben özgür olmalıyım. Oyunculuk da benim özgür olduğum alan. O yüzden opera değil ama müzikle ilgili bir şey illaki bir gün yapmak isterim.
Spor akademisine gitmişsiniz. İleride spor alanında bir şeyler yapmak ister misiniz?
Barış Arduç: Spor alanında da bir yatırım yapmayı düşünüyorum. Spor kompleksleri ya da başka bir şey. Çünkü kardeşim de sporla ilgileniyor. Spor kulübü gibi bir yer açmak istiyorum. İçinde crossfit olan, yüzme havuzu olan, tenis kortu olan… Tabii bunlar büyük planlar. Hayatın ne zaman ne sunacağı belli olmaz. Güzel şeyler sunarsa ben de güzel şeylerle hizmet etmek istiyorum insanlara spor alanında.
Sporda özellikle ilgilendiğiniz bir alan var mı?
Barış Arduç: Birkaç sene okul takımında futbol oynadım. Amatör ligde futbol, ilkokulda hentbol da oynadım. Aslında tek bir branşa yoğunlaşmak yerine bütün branşları yaptığım için belki pek de profesyonelleşemedim. Algım fazla dağıldı.
Denemediğiniz ama yapmak istediğiniz bir spor dalı var mı?
Barış Arduç: Denemediğim bir şeyler muhtemelen vardır. Tenis oynamayı çok bilmiyorum. Keşke bilseydim çünkü tenis çok güzel bir spor. Tenisle de jimnastikle de ilgilenmek isterdim ama ona erken yaşlarda başlayıp vücudunu alıştırmak gerekiyor. Bir oğlum olursa mutlaka yüzme ve jimnastiğe gönderirim.
2016'ya dair hayalleriniz ya da beklentileriniz neler?
Elçin Sangu: Ben öyle hayattan çok büyük beklentilere sahip olan, şuyum olsun buyum olsun gibi spesifik şeyleri dileyen biri değilim. Genel olarak bir dileğim, isteğim oluyor o da geleceğime yönelik, kariyerime yönelik hayatta herkesin dileyebileceği şeyler. Çok ekstrem bir şeylerim yok. Çok uçuk hayallerim yok yani olabilme ihtimali olan hayallerim var ve olduğunda da mutlu oluyorum o bana yetiyor. Zaten çok küçük şeylerden mutlu olabilen biriyim. O yüzden çok abartı dileklerim yok. Önünü görmeden çok fazla adım atmayan, önce analizini yapan biriyim.
Barış Arduç: Plan yapmıyorum. Ancak hedeflerim yok anlamına gelmiyor bu. Tabii ki de hedeflerim var. 2016 ile alakalı şu anki dizinin temposu nedeniyle başka bir şey ya da sinema filmi çekecek zamanımız olmuyor maalesef. Ama yaz itibariyle olabilecek, görüştüğümüz, okuduğumuz şeyler var. Hepsi birbirinden güzel. Artık onlardan hangisi içimize sinerse, hangisinin daha doğru, daha düzgün, daha altından kalkabileceğimize inanırsak bir sinema filmi olabilir.
ELÇİN SANGU
Tiyatro bu oyunculuk serüveninizde nasıl bir yerde kaldı? Oyunculuğa ilk başladığınızda vardı ama sonrasında daha çok ekranda devam ediyor.Tiyatro hala yapmak istediğim bir şey. Belki ileride tekrar yapacağım bir şey ama şu an zamansızlıktan dolayı adım atmaya korkuyorum. Çünkü bir yere kanalize olduğun zaman diğer taraftan bir şey kaçırıyorsun. Ya burayı kaçıracaksın ya da tiyatroyu. O yüzden çok bölünmekten hoşlanmıyorum.
Peki sinema?Birçok teklif geldi ama gerçekten bir şey bekliyorum. Gerçekten beni heyecanlandıracak ve içinde olmaktan keyif alacağım bir projede yer almak istiyorum.
Bir sinema filminde sizi ne heyecanlandırır? Yönetmen mi? Senaryo mu?Tek başına yönetmen tabii ki yetmez, öncelikle senaryosu beni etkileyecek. Karakteri beni etkileyecek. Çok ekstrem aman aman bir şey olmasına da gerek yok. Oynamadığım farklı bir şey olabilir. Benim dikkatimi çekecek; karakterde çeşitli duygu değişimlerini de görebileceğimiz bir şey olabilir.
BARIŞ ARDUÇ
Yurt dışı ile ilgili hiç workshop gibi bir şey var mı kafanızda?Kafamda bir şeyler var. Aslında tam adres belirlemedim, New York, belki Londra... Benim daha ziyade yazdığım iki tane kısa filmim var. Bunları çekme planlarım var. Belki yazın fırsat bulursam 15-20 gün içerisinde onu çekmeyi de planlıyorum.
Peki onlarda yönetmen olarak da sizi mi göreceğiz?Tabii ki, ben çekeceğim ama ben oynamayacağım. Belki arkadaşlarım oynar.
Siz yönettiğiniz bir filmde tanınmış oyuncu ile mi ilerlemek istersiniz yoksa bilinmeyen ya da keşfedilmeyi bekleyen biriyle mi?Şu an kendi algımla, aslında belki hiç oyunculuk yapmamış biriyle bile ilgilenebilirim. Çünkü yönetmen olmaya aday biriyle, o dünyadan bihaber olan bir oyuncunun gerçekten anlatılarak, bir şekilde ikna edip oynatabilmesi de bir meziyet. Bu da yönetmenin başarısıdır. Böyle bir topun altına girmeye çalışabilirim. Altından kalkabilir miyim bilmiyorum ama deneyeceğim. Sonuçta kısa film. İlla ki yorulacağız. Kafamda birkaç isim var aslında. Kendi arkadaş çevremden…
Bunlar nasıl kısa filmler? Nasıl hikayeler yazdınız?Bir tanesi sadece, Beşiktaş İskelesi’nde başlayıp Üsküdar’da son buluyor. Gerilimli bir hikayesi var. Diğeri ise bir kadın ve erkek hikayesi. Onların birlikteliği ve sonradan hayatlarına giren bir sürprizle alakalı.
Siz nasıl şeyler izlemeyi seviyorsunuz? Ya da sizin içinde olmadığınız ama keşke böyle bir filmde ben de oynasaydım dediğiniz şeyler var mı?Böyle söylediğim birçok film var. Ben güzel çekilmiş her filmin içinde yer almak istiyorum. Korku, aksiyon, gerilim, komedi, romantik komedi… Ama şu anki kariyerplanlarımda çok fazla komediye kaymak yok. Romantik komedi zaten yaptığımız iş, yer yer drama kaçsa da. Yazın belki bir sinema filmi yapabilirim ama komediyi sırtlanacak zamanımın şu an olacağını düşünmüyorum. Çünkü kariyerimi ona göre planlamadım. Tabii ki oyuncu her rolü oynamalı, altından kalkmalı ama bu bir kariyer planlaması. Belki iki sene bunun tadını çıkardıktan sonra o tarafı da deneyebilirim çünkü o da bir risk.
Kısa filmler üzerinden gidersek, demek ki yazıyorsunuz. Başka ilgilendiğiniz şeyler var mı?
Zaten bir aksilik olmazsa ve her şey yolunda giderse bu çektiğim kısa filmle beraber, tabii bakalım o ne olacak bir aksiyonu olacak mı, beğenilecek mi ya da kendimde neler göreceğim ne eksiklikler hissedeceğim. Maksimum 5 sene içinde artık uzun metraj filmler için yönetmenlik yapma hayallerim var.
Zaten bir aksilik olmazsa ve her şey yolunda giderse bu çektiğim kısa filmle beraber, tabii bakalım o ne olacak bir aksiyonu olacak mı, beğenilecek mi ya da kendimde neler göreceğim ne eksiklikler hissedeceğim. Maksimum 5 sene içinde artık uzun metraj filmler için yönetmenlik yapma hayallerim var.
Yönetmenliği oyunculukla birlikte mi sürdüreceksiniz?
Çok yolunda giderse, oyunculukla beraber yürütmesem de yönetmenliğe ağırlık verip sadece çok çok içinde olmak istediğim işlerde oyunculuk yapabilirim.
Çok yolunda giderse, oyunculukla beraber yürütmesem de yönetmenliğe ağırlık verip sadece çok çok içinde olmak istediğim işlerde oyunculuk yapabilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder