Paramparça dizisiyle ekranlarda fırtınalar estiren Erkan Petekkaya, gizli dünyasının kapılarını İzzet Çapa'ya açtı. İşte Hürriyet'te yayınlanan röportajdan çarpıcı başlıklar..
İZZET ÇAPA / HÜRRİYET
"Deli dolu bir çocukluk yaşamış. Bir gün mahalle kavgasında, ertesi gün maçta... Kafasını yarmış yatılı verildiği yuvadaki salıncakta. Çocukluk hayali F16 pilotu olmakmış ama babasından vize çıkmamış. Otobüs durağında tesadüfen karşılaştığı bir kız vesilesiyle hayatı değişmiş, tiyatro sahnesiyle tanışmış. İşi okulunda öğreneyim demiş, konservatuvara yazılmış. Yıllarca tozunu yutmuş sahnelerin. Sonra kısa dönem sabah şekerliği, ardından da dizi macerası gelmiş. Şimdilerde reytingleri..."
2014 yılında tam 75 tane dizinin yayından kaldırıldığından haberin var mı?
- Yapma ya, 75 olmuş mu?
Vallahi duyunca ben de inanamadım ama olmuş!
- Vay anasını!
Senin tuzun kuru tabii, "Paramparça" sapasağlam yerinde duruyor...
- Çok şükür iyi gidiyor...
Nazardan korkmuyor musun?
- Evrende iyi ve kötü enerjilerin olduğuna inanıyorum. Ve bu kötü enerjilerin gelip benim üzerime yapışabileceğinin farkındayım. Ayrıca batıl inançlarım da fazlasıyla vardır.
Bu kötü enerjiler sana "yapışmasın" diye neler yapıyorsun?
- Ara sıra kurşun döktürüyorum. Üzerimde de sürekli dua taşırım.
"Muskasız çıkmam abi" diyorsun yani...
- Dizi çekimleri sırasında takamıyorum tabii ama dediğim gibi mutlaka bir şekilde üzerimde taşırım. Taşların enerjisine de inanıyorum. Mesela şu parmağımdaki özel bir yüzüktür.
Frodo'nun yüzüğü mü yoksa?
- (Gülüyor) Geç dalganı sen bakalım. Evimin bazı köşelerinde de özel taşlar ve dualar bulundururum. Uzun lafın kısası bunlar beni rahatlatıyor.
Sanki biraz takıntı haline gelmiş bu durum sende...
- Vallahi ne dersen de ben kendimi bildim bileli böyleyim. Küçükken "Terliği ters bırakma, baban ölür" falan derlerdi ya, acayip sinirim bozulurdu. Bugün bile setteki kostüm odasında ters duran bir ayakkabı veya evde ters bir terlik olsun, hemen gider düzeltirim. Halbuki bunun çocukları terbiye etmek için uydurulmuş, anlamsız bir yöntem olduğunun farkındayım ama nafile. Eskiden biliyorsun kapının önünde ayakkabılar çıkarılır ve orada bırakılırdı. Ben çocukken 5 katlı bir apartmanda oturuyorduk. İnanır mısın apartmanın her katında ne kadar ters dönmüş ayakkabı terlik varsa hepsini düzelte düzelte aşağıya inerdim. Sırf bu yüzden bakkala ekmek almaya gidip gelmem bir saat sürerdi (kahkahalar).
OYUN SIRASINDA TİYATRO BOMBALANDI
Sonunda muradına erdin!
- Devlet Tiyatrosu'nda çalışmaya başladım. 12 sene bilfiil emek verdim.
Bayağı bayağı oyuncu oldu bizim "kibritçi çocuk"...
- (Gülüyor) Erdal Beşikçioğlu, Bülent Emin Yarar'la aynı dönemdeydik. Bizi Diyarbakır'a göreve gönderdiler. Normalde beşinci yılın dolunca İstanbul'a geliyorsun. Fakat benim tayinim bir türlü gelmedi. Bizi gönderdikleri dönem de çok pis bir dönemdi maalesef. 93 yılından bahsediyorum. Bölgede olağanüstü hâl vardı, hatta oyun sırasında tiyatro bile bombalandı.
Bu ortamda seyirci geliyor muydu tiyatroya?
- Diyarbakır Devlet Tiyatrosu o dönemde Türkiye'nin en yüksek gişesini yapan tiyatroydu. Diyarbakır seyircisi çok iyi seyircidir. Emeğinin karşılığını aldığını hissettirir oyuncuya. Büyükşehirlerin seyircisi ketumdur, fazla alkışlamazlar bile.
Neden ayrıldın Devlet Tiyatroları'ndan?
- "Beyaz Gelincik" zamanı istifa ettim. Çünkü baktım artık, oyunlarda fazla oynamıyorum, senede bir ay gidip yönetmen yardımcılığı yapıyorum, bir yandan da dizi çekimleri falan... Kendime yeni bir yön çizmeye karar verdim.
Sabah şekerliği bana göre değilmiş
Bir ara "Sabah Şekeri" bile oldun...
- Mecburen oldum, televizyon piyasasına bir şekilde girmem gerekiyordu. Diyarbakır'da yaşayıp İstanbul'daki piyasanın içinde yer edinmek çok zordu. "Sabah Şekerleri"nden teklif gelince hemen kabul ettim ama beceremedim. Anladım ki bende şekerlik bir hâl yok. Şimdi izleyemiyorum bile o görüntüleri. Fakat dile kolay 70 canlı program yapmışız Ceyda Düvenci ile. Hemen akabinde tiyatroya döndüm.
Tiyatro senin can simidin anlaşılan...
- Devlet Tiyatrosu'nda kadrolu olduğum için bir şekilde maaşım yatıyordu, evde yumurtayı kıracak parayı kazanıyordum. Birçok oyuncu arkadaşım hiç istemedikleri projelerde sırf evinin kirasını ödeyebilmek için çalışmak zorunda kaldı. Ben tiyatro sayesinde seçici olabildim.
Tutmayan dizin de yok maşallah...
- Aşağı yukarı yok.
Dizilerin ilk bölümden sonra bile kalktığı bir dönemdeyiz...
- Artık bir diziyi tutturmak o kadar zor ki. Eskiden senaryoya baktığımızda başarılı olup olmayacağının kokusunu hemen alırdık. Şimdi hiçbir şekilde alamıyorsun o kokuyu.
Sanırım seyirciyi "kandırmak" kolay değil artık...
- Bilinçlendi Türk seyircisi. Bütün dünyadaki diziler, filmler artık bir bilgisayarın tuşu kadar uzak herkese. Belki teknik olarak eleştiremese bile kötü çekilmiş bir sahneyi ilk bakışta anlayabiliyor halkımız.
Düşünsene Kıvanç'ın dizisi bile yayından kaldırıldı...
- Bir oyuncu için ne kadar kötü bir söylem bu. Ne demek "Kıvanç'ın dizisi"? Başarının veya başarısızlığın tamamını tek bir kişiye yüklemek çok yanlış. Orada kocaman bir ekip çalışması var. Rusyalara bile gittiler o karda kışta.
Peki sence niye tutmadı dizi?
- Bizim Türkiye'deki kadınların en çok gıcık olduğu şeylerden biri Rus kadınlarıdır. Yani sen şimdi Rusya'yı sokarsan işin içine kaybedersin abi. Pek çok Türk kadınını yaralı olduğu taraftan vurmaman gerek.
Ali Kaptan da pek öyle kadınların hayalini süsleyen cinsten bir adam değildi...
- Fakat o kadar çok Cemile ve Ali Kaptan var ki memlekette, dizi o yüzden tuttu.
Meslek disiplinim hakkında konuşanın alnını karışlarım
Tiyatro yaptın, dizilerde bu kadar başarılısın. Neden hiç sinemayı düşünmedin?
- İlk filmimi çektim. 6 Mart'ta vizyona girecek Allah kısmet ederse. Adı "Yeni Dünya". Anadolu'dan İstanbul'a taşınan bir ailenin yaşadıklarını anlatıyor. Hikayede göç teması öne çıkarken, down sendromluların yaşadıkları zorluklara dikkat çekiliyor. Bu Caner Erzincan'ın ikinci filmi... Filmin dikkat çeken oyuncusu ise yönetmen Erzincan'ın down sendromlu kardeşi Soner... O dünyayı gerçekten çok iyi bildiği için bu filmi kabul ettim.
Kadir Abi'nin yerini doldurmak zor desen de bir Kadir İnanır havası var sende...
- Zor değil imkansız yerini doldurmak.
Fakat yürüyüşünle, kabadayı tavrınla senin gibi başka jön yok piyasada...
- İzzet artık jön diye bir şey yok aslında. Şimdi oyuncular var, ekip var... Mesela eskiden bir filme Kadir İnanır'ı, Türkan Şoray'ı koyardın, ondan sonra ver çayıra mevlam kayıra. Artık bizim yaptığımız işte benim kadar bize çay getiren arkadaşın da önemi var.
Türkan Şoray demişken, senin de Türkan Şoray kuralların varmış...
- Evet var, sevişme sahnelerinde asla oynamam.
Bize oyuncu verilen her rolü oynar diye öğrettiler...
- Sinemada buna karşı değilim, çünkü parasını veriyorsun, bir tercih yapıp seyrediyorsun o görüntüleri. Ama Anadolu'nun bir köyünde bir aile açmış televizyonu izlerken, birden bire birileri öpüşmeye başlıyor. Oralarda bunlar çok ayıp şeyler. Ben bile izlerken irrite oluyorum. Sevgiyi, aşkı öpüşmeden de, başka türlü de anlatabilirsin.
Nurgül Yeşilçay ile çalışmak zor mu?
- Çok iyi bir partner. Deli dolu ama inanılmaz iyi bir oyuncu.
Sette karavanına gidip uyuduğun için diğer oyuncular çıldırıyormuş. Doğru mu?
- Hepsi yalan bu haberlerin... Böyle bir şey asla yok. Kimse meslek disiplinim hakkında konuşamaz, konuşanın da alnını karışlarım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder