Rüzgar Erkoçlar cinsiyet değiştirme ameliyatından sonra fırtınalı günler geçirmişti. Genç adam için şimdilerde sular durulmuş görünüyor. Erkoçlar ameliyatıyla ilgili ayrıntıları basına sızdıran doktoruna açtığı davayı kazandı. Eski mesleğine döneceği günü iple çekiyor... Hürriyet Pazar'dan Sibel Arna, Rüzgar Erkoçlar ile konuştu.
Kış aylarında bir televizyon programında jüri üyesi olarak yer aldığım sıralarda tanıştım Rüzgar’la… Yapım ekibinin delikanlı, çalışkan, güler yüzlü üyelerinden biriydi. Kulaklığı yetiştirir, mikrofonu takar, akışı hazırlar, gerekirse evden alır, "Üşüyor musunuz, karnınız aç mı?" diye bile sorardı. Onun Türkiye’nin konuştuğu Rüzgar olduğunu tanıştıktan iki hafta sonra, bir arkadaşım söyleyince hatırladım. Çok da şaşırdım. Ne görüntüsü ne de tavırları önceki kimliğini yansıtıyordu. Yüzde yüz erkek, yüzde yüz adam gibi bir adam vardı karşımda. Üç aya yakın birlikte çalıştık. Beni bir gün bile hayal kırıklığına uğratmadı. Profesyonelliğine, iş ahlakına hep saygı duydum, tanıdıkça çok da sevdim. Rüzgar 15 yıl yaptığı oyunculuk mesleğine geri dönmek istiyor. Geri dönmeyi de fazlası ile hak ediyor. Üç hafta önce kendisini ameliyat eden doktora açtığı davayı da kazandı. Artık yepyeni bir başlangıç için hazır.
Rüzgar Erkoçlar kimliği oluşumunu tamamladı mı? Kendini nasıl hissediyorsun?
Aslına bakarsan ben her zaman kendimi tamam hissediyordum. Benim baktığım yerden durum hep aynı. Dışarıdan bakıldığında öyle olmadığını insanların yüzündeki ifadelerden ve bitmek bilmeyen göz temaslarından anlıyorum. Ayaklarımdan saç tellerime kadar beni süzdüklerini fark edince “Aaa doğru ya, ben Rüzgar Erkoçlar’ım” diyorum.
İkinci hayat bütün güzelliğiyle başladı mı?
İkinci hayat değil ki bu. Ben kendimi bildim bileli böyle hissediyorum, bu hayatı yaşıyorum. Hayatın güzellikleri, deneyimleri ve hissedilenler değişiyor ama ben hep benim.
"AMMA YAKIŞIKLI OLDUN" DİYORLAR
Yakışıklı bir adam olduğunun farkında mısın?
Yakışıklılık ve güzellik kavramları benim için hiçbir zaman önemli olmadı. Eğer birinde bir güzellik görüyorsam bu kesinlikle o insanın ruhundaki ve yüreğindeki güzelliğin yansımasıdır diye düşünüyorum. Ama itiraf edeyim; son zamanlarda en sık duyduğum kelime bu. Herkes “Amma da yakışıklı oldun” diyor.
Bir fırında çalışıyordun. Sen mutluydun ama sanki mağdurmuşsun gibi bir portre çizildi… Nasıldı o günler?
Evet, öyle bir durum çizildi. Fırında 15 saat çalışıyordum. Çok da mutluydum, kendi paramı kazanabiliyordum. Ta ki basın gelip de beni ve diğer çalışanları rahatsız edene kadar...
Daha sonra bir yapım şirketinde çalışmaya başladın. Yıllarca kameranın önünde çalışmış birinin kamera arkası zamanları nasıl geçiyordu?
Bu da benim için çok güzel ve farklı bir deneyim oldu. Bu kez işin mutfağındaydım. Bir oyuncu olarak arka tarafta işlerin nasıl yürüdüğünü gördüm.
‘Bu Tarz Benim’ gibi Türkiye’nin en yırtık kızlarının yarıştığı bir programın yapım sorumlularından biri olmak bir cesaret işi değil miydi?
Gerçekten cesaret işiydi. Çünkü 10’dan fazla kadının olduğu bir yarışma programını üstüne üstlük bir de canlı yayın olarak yapıyorduk. Çok yoğun ve yorucu geçiyordu.
KAMERA ÖNÜNÜ ÖZLÜYORUM
Kızlardan taciz edenler oldu mu?
İş yerinde çok ciddiyimdir, saygı sınırlarını aşanların bana yaklaşmasına izin vermem.
Kamera önünü özlüyor musun?
Tabii. Düşünsenize 15 sene bu işe gönül vermişsiniz, bir anda söküp atamazsınız. Artık geri dönmenin zamanı geldi diye düşünüyorum. Gelen birkaç projeyi değerlendirmeye aldım. Yeni sezonda belki güzel sürprizlerim olabilir.
Nasıl projelerde yer almak istersin? Herhangi bir sınırın var mı yoksa her rolü oynar mısın?
Öncelikle hikâyeyi ve karakteri sevmem gerekiyor. Bana uygun olmadığını düşündüğüm hiçbir rolü para veya şan şöhret için asla oynamam. Her zaman böyle yaptım ve böyle yapmaya devam edeceğim.
Şimdi bazı çakal yapımcılar sana kadın rolünü oynatmak isterse mesela, tepkin ne olur?
Mesela yönetmen Kutluğ Ataman’ın aylarca basında reklamını yapıp sanki oynayacakmışım gibi gösterdikleri projesini iki cinsiyeti de oynamam istendiği için kabul etmedim.
"AH BE KARDEŞİM, BEN DE SALAK DEĞİLİM"
Sen hayatımda gördüğüm en cesur ve en özgüvenli insansın… Bu özgüvenin bu kararlılığın kaynağı nereden geliyor?
Erken yaşlarda çalışmaya başlamış olmamın etkisi olabilir bu, çünkü yaşanmışlıklarınla şekil alır her şey. Bunlar da beni hayatta güçlü kılan şeyler. Bu hayata insanların onayını almak için gelmedim. Ne istediğime ve nasıl hissettiğime bakarak yol alıyorum.
Toplum baskısını, lafları, sürekli gözetlenme hissini nasıl bertaraf ediyorsun?
Tam olarak bertaraf edebildiğim söylenemez aslında. Çünkü bazen öyle şeylerle sınanıyorum ki farklı olan ben miyim onlar mı anlamıyorum. Biraz incelemelerini anlıyorum ama saatlerce göz hapsinde tutmaları tacize giriyor. Düştükleri komik duruma bakmadan gizli gizli fotoğraflarımı çekmeye çalışıyorlar. Ah be kardeşim, ben de salak değilim, bir izin iste, biraz kendine saygın olsun! Merak dışındaki tepkiler çok güzel. Yanıma gelip sarılmak isteyenler de var, “Cesaretinden dolayı tebrik ederiz” diyenler de...
Her topu göğsünde yumuşatıyorsun ve asla kalene gol olarak girmesine izin vermiyorsun. Bir kaynaktan sevgi adına çok iyi besleniyor olmalısın...
Keşke öyle olsa be Sibel. Kalenin ağlarında çok fazla yırtık var, o yüzden kalem hiçbir zaman dolu görünmüyor. Duygularımı çok fazla belli etmem, kendime bile... Çünkü acı seni ele geçirirse sürekli hayatındaki olumsuzlukları görürsün. Ben geçmişe bakmak yerine önüme bakmaya çalışıyorum.
EN SON BİRLİKTELİĞİM BİR YIL ÖNCE BİTTİ
Çok mu kitap okuyorsun, çok mu film izliyorsun? Ruhunu nasıl besliyorsun?
Tam bir film kurduyum diyebilirim. Kitap olarak da kişisel gelişim ve parapsikolojisi tarzı kitaplar okuyorum.
Bu aralar başka neler yapıyorsun?
Menajerim Tuğçe Yavuz’la birlikte gelen senaryolara vakit ayırmaya çalışıyoruz. Spor yapıyorum. Bir de yakında kendi tasarımım olan tişörtleri satışa çıkaracağım. Onun hazırlıklarıyla ilgileniyorum.
Instagram’da da çok fazla takipçin var, özellikle genç kızların ilgisi çok fazla... Aslında sen de hayatını paylaşmayı seviyorsun… Yoksa bunu oyunun bir gereği diye mi yapıyorsun?
Önceleri sadece arkadaşlarımı takip etmek için kullanıyordum Instagram’ı. Sonra bir arkadaşımın ısrarı üzerine bir paylaşım yaptım ve çok güzel yorumlar aldım. Şimdi her fotoğrafımın altında yüzlerce güzel yorum var. Sonuçta ben fotoğraf paylaşmasam da beni izinsiz çektikleri için fotoğraflarım çıkıyordu. Şimdi en azından istediğim fotoğrafı kendim koyuyorum.
Aşk hayatın nasıl? Seni hak edecek bir kadın var mı hayatında?
En son iki senelik bir birlikteliğim vardı ve o da bir yıl önce bitti. Şu an hayatımda kimse yok.
"DOKTORUM AMELİYATI İFŞA ETMESEYDİ, 'BU ÇOCUK O OYUNCU' DER MİYDİNİZ?"
Seni ameliyat eden Doktor Hanife Akınoğlu’na dava açmıştın. Neden açtığını hatırlatır mısın?
Doktorum Hanife Akınoğlu, Erol Köse ile birlikte hasta ve hekim arasında sır kalması gereken bilgileri tüm kamuoyuna ifşa ederek beni tanıtım ve reklam malzemesi olarak kullanınca ben de hakkımı hukuki yollarla aramaya çalıştım. Ameliyat sonrası amacım hiç kimsenin tanımadığı biri olarak yeni kimliğimle, yeni bir başlangıç yapmaktı. Zaten öncesinde popüler bir oyuncu değildim. Ama doktorumun Erol Köse’ye verdiği bilgiler ve sonra Posta gazetesine verdiği röportaj hayatımı alt üst etti. Hayatımı sessiz sakin yaşama hakkımı elimden aldılar. Önceki görüntümle şimdiki görüntümü karşılaştırın ve elinizi vicdanınıza koyup söyleyin; doktor bu bilgileri ifşa etmeseydi siz “Hah, tamam bu çocuk o oyuncu” der miydiniz?
Peki dava sürecinde neler yaşadın, herhangi bir zorlukla karşılaştın mı?
Elbette. O dönemde hakkımda sayısız yalan haber çıktı. Ben susmayı seçtim ama benim dışımda herkes konuştu. Baktım ki susmam bu spekülasyonların önünü kesmiyor ben de olayları ilk ağızdan anlatmayı tercih ettim. Ama karşı taraf bu röportajı kullanarak “Rüzgar popüler olmak için röportaj vermiştir” diye mahkemeye sundu.
Dava sonuçlandı mı, beklediğin gibi bir karar çıktı mı?
Evet,1.5 yıldır devam eden dava süreci sonuçlandı. Doktora görevden uzaklaştırma kararı çıktı. Manevi tazminat talebimiz kısmen de olsa haklı bulundu. Buruk bir mutluluk yaşıyoruz. Buruk diyorum çünkü mahkeme uğradığım zararı layığıyla takdir edemedi. İspatı zor olduğu için maddi tazminat alamayacağım görüşündeler. İspatın benden istenmesi adaletsizce... Her yerde kameraların gözü üzerimdeyken nasıl çalışacaktım? Benim için maddi zararı yoktur diyebilir misiniz? Hukukun bu meseleyi çözeceğine inanmak istiyorum. Benim adalet anlayışım bunu söylüyor.
Styling: Sibel Arna-Elvan Tığlıoğlu
Kıyafetler: Levon Kordonciyan, Damat, Mavi, Loft, Milimetric
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder