Türkiye, Avustralya, İngiltere üçgeninde yetişti. Türkiye’ye döndükten kısa bir süre sonra masum ve saf güzelliğiyle ekranın yıldızı oldu. ‘Şeref Meselesi’ dizisiyle gündemde olan Yasemin Allen ile annesi Suna Yıldızoğlu’nun babasıyla tanışma hikâyesini, aşkı ve “Bir türlü yetmiyor” dediği zamanı konuştuk.
Aslen İngilizsiniz ama çocukluğunuz Türkiye’de, ergenliğiniz Avustralya’da geçti. Şimdi yine Türkiye’de yaşıyorsunuz. Kendinizi nereli hissediyorsunuz?
- Gözümü Türkiye’de dünyaya açtım, ilkokulu da burada okudum. İnsanları algılamaya başladığım yer bu ülke. Evde İngiliz bir ailenin içinde Türkiye’yi benimsemiş müthiş bir anneyle Türkçe konuştum. Ardından Avustralya’da farklı bir ortamı yaşadım. Üç farklı kültürü de benimsemiş bir insan haline dönüştüm. Bu da benim için özel bir şans oldu.
Bu mozaiğin temellerine dönelim... Nasıl tanışmış anne babanız?
- Annem, 16 yaşındayken İngiltere’de tanışıyor babamla. Ama bir süre sonra Türkiye’ye taşınıyor ve irtibatları kopuyor. Yıllar sonra babamın numarasının yazılı olduğu bir kâğıt buluyor. Şansını deniyor. Babam hâlâ o numarayı kullanıyormuş. Tekrar İngiltere’de buluşuyor ve bir süre sonra evleniyorlar. Ardından babam da Türkiye’ye taşınıyor. Ben de burada doğuyorum. Annem babam ayrılana kadar yani 11 yaşıma kadar da Türkiye’de yaşadım. Sonra annem ve erkek kardeşimle Avustralya’ya taşındık. Sekiz sene de orada kaldıktan sonra Türkiye’ye geri döndüm.
Kerem Bursin, Şükrü Özyıldız ve Yasemin Allen’in başrolünde oynadığı ‘Şeref Meselesi’ bu akşam saat 20.00’de Kanal D’de.
Neden Türkiye’ye döndünüz?
- Çünkü burada büyüdüm ve bitmemiş bir hikâyem olduğunu hissettim.
Farklı kültürlerle büyümek sizi nasıl bir kadın yaptı?
- Hayatımda farklı kültürleri yaşayıp bunları tecrübe edebilmek benim için çok büyük bir şanstı. Hatta beni ben yapan en önemli özelliklerimden biridir bu farklılıkları yaşamış olmam. Şimdi bu edindiğim tecrübelerimi, gözlemlerimi mesleğime yansıtıp farklı yorumlar çıkartıyor olmanın keyfini yaşıyorum.
TERK EDİLDİĞİM DE ALDATILDIĞIM DA OLDU
Saf ve kırılgan görüntünüzün ardında maskülen bir havanız var... Bu, bir savunma mekanizması mı?
- Birçok farklı bakış açısını barındıran bir insanım. Evet, insanlara yaklaşımımda masumum. Art niyet aramamaya, oyun oynamamaya çalışıyorum. Bunun da olabildiğince bilinmesini istiyor ve yüzüme yansımasına izin veriyorum. Gördüğün bu olabilir. Bu duyguları açıkta yaşamak bazı anlamlarda daha korunaklı olmak anlamına geliyor. Ne kadar özünüzü açarsanız kendinizi darbelere karşı o kadar korumanız gerek. Maskülen hava dediğiniz de sanırım insanlarla konuşurken kadın değil, birey olarak muhatap oluşumla beraber hafif otoriter yanımın birleşmesinden ortaya çıkıyor.
Peki çapkın kadınlardan mısınız?
- Karşındakini rahatsız etmeden açık sözlü davranmak güzel bir şey. Sohbet etmeyi, yeni insanlarla tanışmayı seviyorum. Tabii bunu yaparken hayatıma bela da aramıyorum.
Çok güzel bir kadınsınız. Hep istediğiniz erkeği elde ettiniz mi?
- Terk edildiğim oldu. Aldatıldığım da... Ama bu olaydan sonra çok kırılmadım. Çünkü âşık değildim. Kendimi anlayıp tanıdıkça daha iyi âşık olmayı beceren biri haline geldim. Şimdi yaşadığım aşkta böyle bir şey başıma gelse bende büyük yaralar açabilir.
Hazır şimdi yaşadığınız aşka konu gelmişken oyuncu Armağan Oğuz’la birliktesiniz. Aynı mesleği yapınca gündeminiz sadece sanat, sinema ve dizi mi oluyor?
- Aynı meslekte olunca fikir paylaşımı yapabiliyoruz. Ama bunun dışında karakterlerimiz de benziyor.
ZOR AŞKLARIN HİKÂYELERİNDE FARKLI BİR ÇEKİCİLİK VAR
Uzun zamandır dizi sektöründesiniz. Bu sektör size ne öğretti?
- Dürüst olmayı öğretti. İnsanlar sizi başka yerlerde gördüğü kadarıyla tanıdıklarını düşünmeye başlıyor, bu yüzden arada kalmamak için isteklerinizi, tavırlarınızı olabildiğince açık yaşamanız gerek.
Canlandırdığınız Sibel karakteri izleyicileri ikiye böldü. Onu sevenler kadar sinirlenenler de var. Siz karakterinizi haklı buluyor musunuz?
- Sibel alışması zor bir karakter ama bizim projemizdeki karakterlerin çoğu öyle. Hepsi değişim yaşıyor. Sibel’e sinsi damgası vurulmasını doğru bulmuyorum. İnsanları kandıran, arkadaşının sevdiği adamı kendi tatmini için baştan çıkaran bir kız değil.
Sibel ve Yiğit ilişkisine bakınca şunu görüyorum: Kadınlar esprili ve kültürlü erkeği sevdiklerini söylüyor ama masaya yumruğunu vuran kazanıyor...
- Onlar arasında çatışmadan doğan bir tutku var. Zor aşkların hikâyelerinde farklı bir çekicilik vardır. Bu, insanı aksini kanıtlama isteğine iter. Sibel aslında Yiğit’i yaşadığı tehlikeli hayattan koparmak, verdiği riskli kararlardan uzaklaştırmak ve sonunda aşkın kazanmasını istiyor. Masaya yumruğunu aşkı için vuran bir Yiğit görmek istiyor.
YİĞİT Mİ YOKSA EMİR Mİ?
Peki siz olsanız Yiğit’i mi yoksa Emir’i mi seçerdiniz?
- Yiğit’in Sibel’in arkadaşından bebeği olması sıkıntılı bir durum. Başka bir kadına bu kadar gaddarlık yapabilen bir erkeği kendi güven alanıma sokmakta zorlanırım. Emir’in de hayat felsefesinde benim Yasemin olarak aradığım heyecan ve maceraya yer yok.
Kerem Bürsin’le öpüşme sahnenizden sonra sosyal medyada Bürsin fanları sizi topa tuttu. Bu olay sizi üzüyor mu?
- Sosyal medya enteresan bir yer. Oyuncu olarak kendi varolduğumuz kulvarı orada yazılanları ele alarak ama özel alanımıza almayarak yaşıyoruz. Dizi dediğiniz şey her hafta iki saat boyunca ekranlarda olan, yayınlanmadığında tekrarı veya fragmanları dönen bir şey. İnsanlar sizi bir karakter olarak görmeye ve tanıdığını düşünmeye başlar normal olarak. İnsanların hayranlık kavramlarını kötüye kullanmamalarını umuyorum.
ANNE VE BABAM AYNI EVİ PAYLAŞAN İKİ DOST
Yasemin Allen’ın anne ve babası ayrılsalar da şu an Türkiye’de ve birlikte yaşıyorlar. Allen onların aynı evi paylaşan çok iyi iki dost olduklarını anlatıyor: “İkisinin de uzun süredir başka birliktelikleri var. Tam bir ev arkadaşı onlar. Ben de onların kankaları gibiyim. Onlar partnerleriyle buluşmaya gidince evde kedilerine falan ben bakıyorum.”
TİYATRO MEKANİZMASI FARKLI
Yakın zamanda yönetmenliğini Alp Ataman’ın yaptığı ve Anıl Nişancalı ile beraber yazdığı ‘Cinayet ile İlgili Tatlı Hayaller’ isimli oyunda oynamaya başladım. Tiyatro, sinema ve televizyondan çok daha farklı bir kulvar. Oyuncu olarak farklı bir mekanizma gerektiriyor. Ben televizyonun teknik disipliniyle ve sinema aşkıyla büyüdüm, oranın büyüsü bana daha çekici geliyor.
MOTOSİKLET TUTKUMU BABAMDAN ALDIM
Yasemin Allen motosiklet kullanıyor. Bu tutkusunun da babasından geldiğini anlatıyor: “Motosiklete binen çok arkadaşım oldu ve bindiğimde ne kadar rahat olduğumu hissettim, ulaşım aracı olarak da pratik olduğunu düşünüyorum. Verdiği özgürlüğü çok seviyorum.”
Âşık olduğunuz insanla aynı meslekte olunca fikir paylaşımı yapabiliyoruz. Ama bunun dışında karakterlerimiz de benziyor.
EN SON...
** Peter Toohey’in yazdığı ‘Can Sıkıntısının Eğlenceli Tarihi’ kitabını okudum.
** ‘The Affair’ isimli diziyi izledim.
** Fikret Kızılok’tan Sevda Çiçeği’ni dinledim.
** Kendime bir bisiklet satın aldım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder