Hürriyet'ten Hakan Gence röportajı...
Dört yaşından beri setlerdesiniz. Canlandırdığınız karakterlerin bir ortak noktası var mı?
- Birçoğunun ortak mottosu ‘rağmen’di. Okuduğum senaryolarda tüm zengin yaşantısına rağmen yoksulluk, tüm kalabalığa rağmen yalnızlık, tüm imkânlara rağmen imkânsızlıklar yaşamış kadınlar vardı.
- Birçoğunun ortak mottosu ‘rağmen’di. Okuduğum senaryolarda tüm zengin yaşantısına rağmen yoksulluk, tüm kalabalığa rağmen yalnızlık, tüm imkânlara rağmen imkânsızlıklar yaşamış kadınlar vardı.
Bu roller kadın olmanın zorlukları adına ne öğretti?
- 50 farklı kadını canlandırmak zorlukları anlamanı sağlamıyor. Güne gazetemizi açıp da yüz yüze geldiğimiz vicdanlara sığmaz cinayetlerle başlıyoruz. Yine gün içinde bir aşağılama vurgusu olarak kelimelerin içinde geçen ‘karı gibi’ cümlesini defalarca duyuyoruz. Kız çocukları doğduğunda erkek olmadığı için lanet eden, okutmayan, ergen bile olmamışken evlendiren, “Kendi rızasıyla oldu” deyip küçücük kızlara tecavüz eden adamlara tanıklık ediyoruz. Vicdanı, beyni, kalbi olan insanlar zaten kadın olmanın ne demek olduğunun farkındadır. Cahillikten kurtulmak, kız-erkek tüm çocuklarımızı iyi eğitmek lazım.
- 50 farklı kadını canlandırmak zorlukları anlamanı sağlamıyor. Güne gazetemizi açıp da yüz yüze geldiğimiz vicdanlara sığmaz cinayetlerle başlıyoruz. Yine gün içinde bir aşağılama vurgusu olarak kelimelerin içinde geçen ‘karı gibi’ cümlesini defalarca duyuyoruz. Kız çocukları doğduğunda erkek olmadığı için lanet eden, okutmayan, ergen bile olmamışken evlendiren, “Kendi rızasıyla oldu” deyip küçücük kızlara tecavüz eden adamlara tanıklık ediyoruz. Vicdanı, beyni, kalbi olan insanlar zaten kadın olmanın ne demek olduğunun farkındadır. Cahillikten kurtulmak, kız-erkek tüm çocuklarımızı iyi eğitmek lazım.
20’lerden 30’a sizde neler değişti?
- Rakamların çok da önemi yok artık. Yaş almanın tadını çıkarıyorum. Birçok olayda daha olgun bakmanın farkındalığını yaşıyorum. Hayattan çok şey beklemenin saçma olduğunu biliyorum. Varlığımı daha işe yarar kullanıyorum.
Ruhuma ve bedenime daha saygılı davranıyorum.
Aşk, yaptığınız işlerde hep başroldeydi... Peki aşkı ve kadın-erkek ilişkilerini çözmeyi başardınız mı?
- Üstüne binlerce kitap yazılmış, hocalar araştırmış, ben mi çözeceğim şifreyi (Gülüyor)! Çözmeye de uğraşmıyorum, akışa bırakıp yaşıyorum.
Özel hayatınızla ilgili bir çok şey yazılıp çiziliyor. İşin aslı ne?
- Özel hayatımla ilgili hiç konuşmadım. Bunun sebebi, adı üstünde özel hayat olması, bana özel. Ağzımdan tek cümle dökülmedi bu konuyla ilgili, bundan sonra da dökülmeyecek. Önünde bir ilişki yaşaması için engeli olmayan, kendi seçimlerini yapıp, kararlarını verebilecek yaşta bir kadınım. Ve şu anda çok mutluyum.
Önce kabadayı Ramiz Dayı’nın kızı, ardından bir mafya babasının sevgilisi, ‘Poyraz Karayel’de bir mafya kızı... Niçin size karanlık adamların hayatındaki kadını oynatıyorlar?
- Ne tesadüftür ki son üç isim de böyle denk geldi. Karakterler beni hiç bilmediğim sulara sürüklüyor. Hayatında bu insanlarla yolu kesişmemiş biri olarak onların kızlarını ve eşlerini oynuyorum. Bunu bu karakter için beni düşünen insanlara sormak lazım, bir fikrim yok.
Sizin için en çok yapılan yorum: “Delikanlı hatun”. Ekranda göründüğü kadar delikanlı mısınız?
- Kendim için “çok delikanlıyım” desem garip garip bakmaz mısın bana? Şöyle tanımlayayım kendimi, sen karar ver; sevdikleri, bildikleri ve inandıkları için savaş veren, insanın her şeyden üstün olduğunu düşünüp haksızlığı asla kabul etmeyen, söylediklerinden ve yaptıklarından sadece kendini mesul sayan biri olduğumu düşünüyorum.
Poyraz Karayel ikinci sezona devam eden nadir işlerden. Nedir sırrı?
- Bizi bu sezona da sürükleyen durum galiba her duygunun bir arada harmanlanıyor olması. Çok iyi bir yazar ekibimiz var. Her bölüm ilk bölümmüş gibi özen göstermeye çalışıyoruz. Aile bağları, dostluk, evlat sevgisi, aşk, birçok ortak nokta işleniyor. Enerjiler tuttu diyelim, bu da ekrana yansıdı.
DERT KÖKEN DEĞİL, TERÖR
Son dönemde ünlülerin sosyal medya mesajları tartışılır oldu... Kimi gelen tepkiler yüzünden kendini sansürlüyor, kimi sosyal medyadan vazgeçiyor... Sizce ne yapmalı?
- Sosyal medya kullanıcılarının bazıları ne dendiğinden, ne demek istendiğinden, ne kastedildiğinden daha çok sırf tepki vermiş olmak ve belki de sadece bir şey söylemek için yorum yazıyor. Yazılanları anlamayıp küfretme, aşağılama, beddua etme hakkı buluyor kendinde. Kimsenin kimseye böyle sözler söylemeye hakkı olduğunu düşünmüyorum. Sosyal medya kullanıcıları arasında, içinde bulunduğumuz bu acı günlerde öteki seçme konusunda çok iddialı olan ortalık karıştırıcılar var. Bunun farkında olup daha dikkatli cümleler seçmemiz gerek. Ama günün sonunda ne kadar üzüntünü, acını belli etmek istesen de, iyi bir şey söylemeye çalışsan da, eğer kalbi kirli insanlar sana kendi pencerelerinden bakmak istiyorlarsa, hiçbir kuvvet seni onların gözünde kötü olmaktan geri koyamaz.
Bu durum sizi tedirgin ediyor mu?
- Esas çocuklar sahile vururken, insanlar taş taş üstünde kalmamış ülkesinden savaş yüzünden kaçmaya çalışırken, her gün onlarca şehit haberleri alırken birilerinin ne yazdığının, ne fotoğraf koyduğunun bunlardan daha önemliymişçesine konuşuluyor olması tedirgin ediyor.
Sansür demişken günümüzde dizilerdeki bir öpüşme sahnesi günlerce konuşuluyor. Hatta internette “Terzioğlu öpüşme sahneleri’ diye bir bölüm bile var... Bu sizi rahatsız ediyor mu?
- Yıllar önce ekranda böyle sahneler çok rahat yayımlanıyordu. Cinselliğin insanın hayatında yemek içmek kadar normal bir şey olduğunu bilirken niye bu yok saymak? Her şeyin gösterilebilirlik sınırları tabii vardır ve bunlar bir elemeden geçmelidir. Ama günümüzde getirilen yasaklar bence ayıp, günah, yanlış varsayılan değerleri daha cazip hale getiriyor. Yasak psikolojisi delinmeye hazır ince bir zar halini alıyor. Bir boyadan ibaret olduğu bilinirken dizide karakterin kaşından akan kanı kapatmaya çalışıyorlar, ana haberlerde bir TIR’ın bir insanı nasıl ezdiği veriliyor. Tecavüz haberleriyle bu kadar yüz yüzeyken, ekranlarda gördüğümüz sevişme sahnesiyle biplenen küfürler mi suçlu, onlar mı bu sapıkları yarattı? Oturup bir düşünmek lazım.
Gündemi takip ediyor musunuz?
- Ekipçe her gün sete gitmek ve sahneleri çekerken kendimizi konsantrasyon için zorlamak durumunda kalıyoruz. Ben ekrana bakamıyorum, manşetleri okuyamıyorum. Yok saydığımdan değil, vicdanımın sesinden, bir şey yapamamanın çaresizliğinden. Canımız acıyor, canlar yitiyor. Şu ayrımı anlamak lazım: Dert köken değil, dert terör. Hiçbir ana evlat acısını yaşamayı hak etmemiştir. Dert insan canıdır. Sabır ve başsağlığı dilemek o kadar kolay ve basit kalıyor ki çok üzgünüm.
Burçin Terzioğlu ve İlker Kaleli’nin başrollerini paylaştığı ‘Poyraz Karayel’ 30 Eylül’den itibaren her çarşamba Kanal D’de
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder